ORHAN PAMUK’UN BÜYÜLÜ GERÇEKÇİ ADASI

Ömer Faruk Yıldız
2 min readMay 20, 2021

--

Orhan Pamuk, Veba Geceleri ile ilgili bir röportajında "Romanınızın alegorik bir yanı var mı?" sorusuna "Minger Adası Türkiye’yi gösteren bir alegorinin çıkış noktası değildir. Olsa olsa alegori sömürge sonrası dönemlerin ve Emperyalizm çağının milliyetçilik ve milli devletin kuruluşu alegorisidir." cevabını veriyor*.

Yıllardır dizilerle, filmlerle ve başka çeşit araçlarla bilinçaltı mafyatik tarih-din-milliyet kurgusuna esir edilmiş bir toplumda Orhan Pamuk’un yeni kitabı maalesef bir mafya babasının videoları kadar ilgi çekemedi. Ayrıca bunda yayınevinin ticari kaygı güdüp konusu salgın olan kitabın yayınlanmasını pandemiden ötürü bir yıl ertelemesi de etkili oldu bence. İnsanlar salgın meselesinden bir yılın sonunda yeteri kadar sıkıldığı için yeteri kadar ilgi göstermeyi tercih etmemiş olabilirler. Ama yine de kendi gündemini yaşayanlar için bir şeyler paylaşmak iyi olabilir diye düşündüm.

Tolstoy destansı eseri Savaş ve Barış’ı yazarken Fransız ve Rus Savaşı çoktan yaşanmış ve bitmişti ama bu kitapla öyle önemli bir şey yapmıştı ki, o da tarihin raporlarla, resmi kayıtlarla anlaşılamayacağı; ancak o anda bireylerin içinde bulundukları duruma göre şekil alabileceğiydi.

Orhan Pamuk’un ifadesiyle eğer roman kişinin kendini başkasının yerine koyma sanatı ise, bu işi ustalıkla yapan ve kendini bir Fransız piyadesi ile Napolyon’un bile yerine koyup bir şaheser yaratan Tolstoy ilk sırada gelir. Dolayısıyla Veba Geceleri de Savaş ve Barış’tan bir epigraf ile başlar. Tarihçi akademisyen ve romancı Mina Mingerli adlı bir kadının anlatımı ile ilerleyen roman, veba salgınının pençesine düşmüş hayalî bir Doğu Akdeniz adası olan Osmanlı yönetimi altındaki Minger Adası’nda geçer.

Abdülhamid’in istibdadı ve polisiye merakı ile şekillenen olaylar, yolu adaya doktor eşi nedeniyle düşen padişah yeğeni Pakize Sultan’ın ablası Hatice Sultan’a yazdığı varsayımsal mektuplar aracılığıyla ilerler.

Dersini çok iyi çalışan yazarlardan olan Pamuk, bu ilerleyiş esnasında ince ince işlediği Minger sokaklarını, evlerini, dükkanlarını(eczane vitrini ayrıntıları) ve daha birçok ayrıntıyı kurgusunu yaşatmak için ustalıkla yerine getirir.

Salgın, doğu-batı, milliyetçilik, istibdat, hürriyet, bireylerin tarihteki rolü gibi konuları birbirinin etrafında bazen bir romancı bazen de bir akademisyen edasıyla anlatan Mina Mingerli ile kitabın giriş cümlesi daha anlamlı hale gelmektedir: Bu hem tarihi bir roman hem de roman biçiminde yazılmış tarihtir.

*Duvar Kitap, Orhan Pamuk Röportajı

--

--

No responses yet