MACBETH, İLYUŞEÇKA VE ÇOCUKLARIMIZ

Ömer Faruk Yıldız
3 min readJul 26, 2020

--

MacDuff’un ailesinin katledilişi(Görsel:The Caledonian Mercury)

William Shakespeare’in en vurucu eserlerinden biri olan Macbeth, sanat dünyasının vazgeçilmezleri arasında yerini alalı yüzyıllar oldu. İngiltere kralı I. James’in Danimarka kralını ağırlarken sahnelenmesi için yazılan bu eser, bugün sanat dallarının dünyanın dört bir tarafındaki amatör ve profesyonel grupları tarafından temsil edilerek sağlam olan yerini daha da güçlendiriyor.

Bu eserde Macbeth adlı komutanın bir isyanı bastırıp bey rütbesi aldıktan sonra cadıların kehanetlerine körü körüne bağlanması ve karısının da teşvik etmesiyle, İskoç kralı Duncan’ı kendi şatosunda misafir ettiği bir gece öldürüp onun yerine kral olmasıyla örgü başlar.

Daha sonra, gözü güç sarhoşluğundan dönmüş ve histerik tavırlar sergileyen Macbeth’in ilk başta kendini ve en sonunda krallığını kaybedişini ibretle görürüz. Fakat benim asıl üstünde duracağım konu, Macbeth’in krallığını kabullenmeyip ona karşı gelen asilzadelerden biri olan Macduff’un çocuğu ve dolaylı olarak bizim çocuklarımız meselesidir.

Macbeth, Macduff’u öldürtmek için onun şatosuna adamlar gönderir, Macduff’u bulamayan katiller, çocuğunu ve daha sonra karısını öldürürler.

İlgileri çekmek istediğim nokta, (bana göre)eserin en dikkat çekici yerlerinden birisi olan IV. Perde — 2. Sahne’de çok kısa diyalogları olan küçük Macduff’un feraseti ve hazır cevaplılığının çarpıcılığıdır.

(Macduff’ un karısı, kocasının Macbeth’e karşı çıkışı yüzünden hain damgası yiyeceğini ve ölüm fermanını hazırladığını düşünürek söylenmeye başlar.)

(…)

LADY MACDUFF:

Hey Allahım, sen koru bu küçük maymunu!

Babasız ne yapacaksın sen?

ÇOCUK:

Babam gerçekten ölseydi, ağlardın onun için.

Ama ölmüş de ağlamıyorsan, o zaman da

Yakında yeni bir babam olacak demektir.

LADY MACDUFF:

Bak neler söylüyor, geveze yumurcak!

(…)

(Bu diyalogdan sonra katiller girer ve kısa bir tartışmadan sonra, ilkin çocuğu, sonra da annesini öldürürler.)

Gücün, ideolojilerin, çıkar ilişkilerinin kısır döngüsüne henüz girmemiş her çocuk gibi, oğul Macduff da aklın en saf halini yansıtır; lafı dolandırmaz ve cevabı ne ise, direkt olarak vermekten kaçınmaz. Biraz gözlem yaparsanız birçok çocuğun böyle olduğunu göreceksinizdir. Shakespeare’in de her iyi sanatçı gibi iyi bir gözlemci olduğunu varsayarsak, böyle temel bir gerçeğe çok da uzak olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir asilzadenin çocuğu da olsa, sıradan bir vatandaşın çocuğu da olsa, çocuk, çocuktur. Yani tavırları genel olarak çok yakındır birbirlerine.

Zaman geçtikçe “Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?’’ diye ailede temelleri atılmaya başlayan en basit çocukluktan çıkarma eylemi, okulda, ileriki zamanlarda farklı boyutlarıyla iş hayatında bile peşlerini bırakmamaktadır. Çocukluktan çıkarmak yetmiyormuşçasına bir de insanlıktan adım adım çıkarılmaya başlandıklarına şahit oluruz.

Ve ne yazık ki, yine bugünlerde memleketin dört bir yanından gelen çocukların ölüm, taciz, işkence haberleri biraz da olsa vicdana sahip olanları yukarıda sayılan müdahalelere rahmet okutturacak seviyeye getirmiştir.

Onları okullarda, evlerde, sokaklarda ideolojilerin, kuru gürültülerin, sonu gelmez kavgaların kurbanı etmemiz yetmiyormuş gibi, bir de aşağılık duygulara, katil ve sapık ruhlara kurban veriyoruz. Haklarında “Geleceğimizin teminatı” diye başlayan nutuklar çektiğimiz çocukların bu duruma düşmesinin önüne geçemeyeceksek başka hangi soruna çare ürettiğimizi iddia edip teselli bulacağız?

Sizlerden özür dilemek yeter mi bilmiyoruz çocuklar; ama özür dileriz! Sizi ideolojilerinin, hırslarının, gelecek endişelerinin kurbanı edenler yüzünden, sizi sapıkça emellerine alet etmeye çalışanlar yüzünden özür dileriz. Tüm bunların önüne geçemediğimiz için çok özür dileriz.

Macduff’un geniş gönüllü oğlu öldürülürken annesine ‘‘Beni öldürdü anne. Sen kaç, yalvarırım kaç!’’ derken sadece bir çocuğu değil, aklın ve kalbin sesini de öldürüyordu katilleri. Her çocuğun ölümü aklın ve kalbin temsil ettiği şeylerin ölümü anlamına gelir.

Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler kitabında yan karakterlerden biri olan ve romanın sonunda ölen fakir bir çocuk olan İlyuşeçka’yı mahalleden arkadaşları ve kitabın esas kahramanlarından Alyoşa’nın bu küçük çocuğu anma töreninde konuştuklarıyla çocuklara seslenerek bitirelim.

Karamazovlar’ın yumuşak kalplisi Alyoşa mahalledeki çocuklarla birlikte küçük İlyuşeçka’yı anarken ayrılığın acı verici hüznü ve bir gün buluşma umudunun verdiği yarı sevinç duygusu içerisinde şöyle seslenir: “Dirileceğiz, mutlaka; mutlaka birbirimize kavuşacağız! Neşe, sevinç içinde olanı biteni anlatacağız...”

--

--

No responses yet